Dinlemek Üzerine

Gürültü patırtı çağına hoş geldiniz. Issız bir adada yaşamayı başaramadığımız sürece gürültülerin yarattığı zihinsel dağınıklığı engelleyebilmek neredeyse imkansız görünüyor. Mesela şu anda evde sessizce yazıyı yazarken geri planda çalışan buzdolabı saatinin tiktakları,komşunun zili, yoldan geçen araçların motor sesleri, radyo sinyalleri,modemler vs.. İşittiğimiz ve işitmediğimiz gürültülerin yarattığı dikkat dağınıklığının bana göre en büyük tehdidi “dinleme” yetimizi yavaş ve emin adımlarla yok etmeye başlaması. Peki bunu nasıl yapıyor?

Teknoloji türlü şekillerde hayatı kolaylaştırırken, beraberinde getirdiği gürültü ve aşırı bilgiye maruz kalma, rekabet, stres ve zamanla yarışır hale gelmek birbirimizle uyum içinde yaşamamızı gitgide daha da zor bir hale getirdi. Konsantrasyon yeteneğimiz köreldikçe, ne kendimizi ne de karşımızdakini 1 dk dan fazla-en iyi ihtimalle- dinleyemez hale geldik.”Yok bende böyle bir şey ben çok iyi dinleyiciyimdir” dediğini duyar gibiyim.

Dikkatimi tamamen karşımdakine vererek, göz temasımı yitirmeden tam olarak orada olarak (dikkatim akşam ne yiyeceğime veya yan masadaki kızın saç rengine takılmadan) kendi düşüncelerime dalmadan, konuşmacı konuşurken kendi cümlemi düşünmeden en önemlisi yargılamadan kaç dk dinleyebiliyorum? İlk denememde 1 dakikayı bulmadığını görmek çok şok ediciydi. Kendimi çok iyi bir dinleyici sanıyor olmak zavallı bir durum olmuştu artık.

Anlatayım:

Karşımdakini 1-2 dk civarı dinleyip kabaca konuyu anladıktan sonra hadi bana eyvallah; saçını toplasa daha hoş olabilirdi, yan masadaki kız kazağını nereden aldı acaba, çok kilo aldım  yürüyüşe başlamam lazım,aç mıyım,kahve mi içsem yok yok su içeyim vs…Bazı zamanlarda da şahsi yargılarım dikkatimi dağıtabiliyordu. Nedir bunlar; kendimi düşünce yapısı olarak daha ilerde görmem, karşımda konuşandan eğitim düzeyimin daha yüksek olması,yaş olarak büyük olmam, çok kitap okuyor olmam, mesleğim, kilom, boyum,vs…

Bazı zamanlarda da karşımdakini dinliyor görünüp ,sonraki cümlemi düşünürdüm. Benim söyleyeceklerim daha önemliydi çünkü en doğrusu benim olan fikirler ve bilgilerdi. Dinlememe gerek yok ki zaten biliyordum ben. Şimdi en sıkıcı bulduğum hatta kaçındığım diyaloglar, tavsiye veren, yargılayan ve sıkça söz kesilenler.

Tüm bu yukarıda saydıklarım karşımdakini dinlememi veya etrafımda olan biteni dikkatle izlememi engelleyen zihinsel bariyerlerim.”O kadar kendimdeyim ki bir başkasına alanım yok” , “zihnim o kadar dolu ki sende olamıyorum”“ben daha önemliyim” bunları çoğaltabilirsin.

Zihnim sürekli daldan dala sıçrarken, kendimi bir kenara koyup başkasının filmlerine konsantre olabilmek ne kadar da zordu. Dikkatle dinlemenin zamanla tarafsızca ve yargısızca orada olabilmenin ,kendi içsel engellerimi fark edip onlardan kurtulma yollarını da kapsadığını dinledikçe görüyordum. Çevremdeki farklı bakış açıları üzerine kurduğum yargılar eridikçe her insanın ve olayın hayatımın işleyişi için ne kadar eşit derecede gerekli olduğunu gün be gün görüyorum. Başkaları ile aramda yarattığım bariyerleri fark etmek daha verimli ilişkiler geliştirmemi sağlarken, sahneyi başkalarına bırakarak kendim hakkında ne kadar da çok şey öğreniyorum. İyi bir dinlemede sen yoksun “ZEN” var. O anda var olabilmek.

Senin zihnindeki bariyerler neler?

Zihni açıp dinleme kapasiteni sabote eden bariyer odalarını temizlemenin bugün bilinen en iyi yolu “meditasyon”dur. Meditasyon dinleme ile ilgili bir eylem olduğundan, yeni bakış açılarını ve bilgileri sakinlikle dinlememizi sağlar. Düzenli meditasyon ile bir süre sonra zihinsel bariyerlerin orada sağlamca durmasına rağmen ,etrafına daha olumlu ve ılımlı bir dinleme hali geliştirdiğini fark edeceksin. Kendi doğamızı görebilmek başkaları ile aramızda yarattığımız bariyerleri fark edebilmek iyi bir dinleyici olma yolunda bilincin oluşmasında ilk adım, böylece başka insanları yargılamaya yönelik eğilimlerimiz fark ederiz. Dışarıya doğru kurduğun ilişkinin aynısını içeriye doğru kendine yansıttığını düşünürsek ,aslında yargıladığın kendinsin.

Kendine odaklı olmayan hareketin iyi sonuçlarına  dair aşağıdaki zen hikayesi beni her zaman gülümsetir; (nerede okuduğumu unuttum)

Kırkayak mutlu ve huzurluydu ta ki bir kurbağa çıkıp da “hangi bacak hangisinden sonra gidiyor?”diyene kadar. Bu soru kırkayağı öyle sersemletti ki nasıl yürüyeceğini düşünürken hendeğe yuvarlandı. 🙂

Nurdan Şafak

Cevap yaz

Email adresiniz paylaşılmayacak.


*